20 Nisan 2009 Pazartesi

İpek Yolu


Kırmızı çizgi - ana ipekyolu / sarı çizgi - avrasya stepleri yolu / mavi çizgi - ana bağlantı yolları

Dünyanın önde gelen iki medeniyeti olan Roma ve Çin arasında coğrafi anlamda büyük bir mesafe vardı. Çin'in batısıyla ona en yakın Karadeniz limanları arasındaki kara yolu bile dünyadaki en uzun mesafeydi. Dağlar, platolar, taşlık ovalar, tuzlu çöller, coşkun ırmaklar ve devasa bataklıklar bu ikisini birbirinden ayırıyordu. Mallar, tüccardan tüccara, pazarlardan başka pazarlara el değiştirdiğinden uzun konvoylar halindeki atlar veya develerin sırtında taşınıyor ve bu yol kesintisiz bir yol biçimde değil bayrak yarışı gibi ilerliyordu.

Doğudan en sık taşınan mal, ipekti. Roma ve İskenderiye'nin zenginleri ipek giysiler giymek istiyorladı ve uzun zaman boyunca Çin tek ipek üreticisiydi. Küçük ipekböcekleri, Çin'deki milyonlarca dut ağacının yapraklarıyla beslenerek yalnızca 45 gün yaşayabiliyorlardı. Ancak bu kısacık hayatı boyunca her bir ipekböceği incecik iplerden oluşan kozalar yapıyor ve bu kozalar açıldığında 900 metre uzunluğunda bir ip elde edilebiliyordu. Bu ince teller, Çin'in pek çok yerinde elle işlenerek ipliğe dönüştürülüyordu.

İpek, mucizevi bir ip ürünüydü. Hafif, yırtılmadan kolayca birbirinden ayrılabilen, mor gibi parlak renklere boyanabilen, dokunuşu yumuşak olan ipek, onu giyebilen az sayıdaki Romalının hayranlığını kazanıyordu. Pahalı olduğundan Çin'de sıradan insanlar tarafından kullanılamıyor, Akdeniz'e getirildiğinde daha da pahalı oluyor ve Roma'ya vardığında lüks bir mal larak değerlendiriliyordu.

İpekböceği, yorulmak bilmeyen ve üretken bir böcek olduğundan diğer ülkelerden bazı tüccarların da peşine düştüğü bir türdü. Bazen Hindistan'a kaçırılarak düşük kaliteli ipek kumaşları yapılıyordu. İpekböcekleri daha sonraları Sicilya ve Fransa'ya götürülse de Çinli ustaların becerileri ve yöntemleri aynı şekilde taşınamadı, en kaliteli ipek Çin'de üretimeye devam etti.

Çin'in ekonomik hayatı o kadar ilerlemiş ve çeşitlenmişti ki Batıdan gelen ürünlere fazla ihtiyaç duyulmuyordu. Ancak Mısır ve Lübnan'da üretilen ve develerin horgüçlerinde taşınması çok zor olsa da ticaret yollarıyla tüm Asya'yı dolaşan ince camdan yapılan bazı ürünleri memnuniyetle alıyorlardı. Camın yanısıra Çin'in diğer ülkelerden aldığı ürünler arasında yün ve benzeri kumaşlar ve değerli metaller de bulunuyordu.

İpek yolu boyunca yalnızca ipek değil Batı'nın hayranlıkla baktığı başka ürünler de taşınıyordu. Tıpta kullanılan değerli bitkiler olan ravent ve tarçın da Çin'den geliyordu. Daha önemli olanlarsa tohum ve canlı bitkilerdi. Çin, yüzyıllar boyunca diğer ülkelerin ondan tohum ve bitki ödünç aldığı bir ülke olageldi. İlk olarak Çin'de ekilen şeftali ve armut ağaçları, milattan sonra ikinci yüzyılda Hindistan'a getirildi.

Portakalın ilk olarak yetiştirildiği ve orkide sahiplerinin zengin olduğu ilk yer de Çin'di. Portakal ağacı yalnızca meyveleri nedeniyle değil ok ve yay yapımında kullanılan ağacı nedeniyle de tercih ediliyordu. İsa'dan hemen önce Çin'deki portakal ve limon ağaçları, Hindistan'dan Kızıl Deniz'e uzanan deniz yoluyla Ortadoğu'ya getirildi. Zira M.S. 79 yılında volkanik küllerin altında kalan Pompei şehrindeki bir mozaikte portakal ağacı figürlerine rastlandı.

Kaynak : A Very Short Story Of The World - Geoffrey Blainey

2 yorum:

  1. Zamanimizda Cin'in bir cok ulkeye urun satmasini garip karsilamamak gerek demekki. Ipek yolu islevini yitirmis gibi gorunse de baska yollardan isleyen ticaret ile Cin hala dunyanin bir numarali tedarikcisi konumunda.
    Bu arada yazilarinizi keyifle okumaya devam edecegim.

    YanıtlaSil
  2. Çok teşekkürler yorumunuz ve takibiniz için :)

    YanıtlaSil