4 Haziran 2009 Perşembe

D Grubu

Cemal Tollu - Ana Toprak

"D" grubu 1933 yılının Eylül'ünde, Cihangir'deki Yavuz Apartmanı'nın beşinci katında, ressam Zeki Faik İzer'in evinde beş ressam; Nurullah Berk, Cemal Tollu, Zeki Faik İzer, Elif Naci (resim otoportresidir), Abidin Dino, ve bir heykeltıraş Zühtü Müridoğlu tarafından kurulmuş, "Osmanlı Resim Cemiyeti", "Güzel Sanatlar Birliği" ve "Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği"nden sonra Türk resim sanatında yer lan 4. grup olduğu için (Ç harfi atlanarak) alfabenin 4. harfi ile adlandırılmıştır. Bu adı bulan Nurullah Berk'tir.

D Grubu öncesi Türk resmi, "müstakil" sanatçıların çeşiti eğilimleri etkisi altındaydı. Bu eğilimlerin çoğu Empresyonist (İzlenimci), belli bir bölümü de yeni yeni belirmeye başlayan kübist nitelikler taşımaktaydı. D grubunun "müstakiller" den en büyük farkı belki belli bir estetiğin çevresinde toplanmış olmaları, eylem bakımından dayanışmalı hareket etmeleri, getirmek istedikleri anlayışı savunuşlarında daha dinamik olmalarıydı.Bu davranışları onlara, "D" Grubunu uzun yıllar sürdürmek, sergilerini yayınlar, söylevler, konferanslarla güçlendirmek olasılığını sağlıyordu.

"D" Grubunun ileri sürdüğüne göre duygudan, romantik eğilimlerden ve özellikle de Empresyonizm'in katıntılarından sıyrılarak, "entellektüel ve düşünsel yönü ağır basan" bir sanatı geliştirmek gerekti. Türk resim ve heykelinin artık "tatlılık ve hoşluktan" kurtarılıp çağdaş batı akımlarına koşut bir gelişim çizgisine oturtulması başlı başına bir zorunluluktu.

Nurullah Berk - Oturan Adam

1933 yılındaki ilk sergilerini açarken mekan bulma sorunu ile karşılaşırlar. Cemal Tollu'nun akrabası olan, dönemin Beyoğlu kaymakamı yardımlarına yetişmiş ve Tünel'deki Eski Rus Konsolosluğu bitişiğinde bulunan Narmanlı Yurdu'nda boş bir mekan olan Mimoza şapka mağazasında ilk sergilerini açarlar.(8 Ekim 1933). Mağaza, bir aylığına kira alınmaksızın D Grubu'na verilir. Sanatçıların desen çalışmalarına yer verdikleri sergiye girişin ücretsiz olması ve grubun bundan sonraki sergilerinde de bu uygulamayı sürdürmeleri, halkın sanat yapıtına ulaşabilme kolaylığının sağlanması yolunda bir girişim olarak önem kazanır. Öte yandan bu ilk sergileri, gezenler tarafından yadırganmış ve basında alay konusu haline gelmiştir. Neden mi ? İsmail Hakkı Baltacıoğlu, sergiyle ilgili olarak Yeni Adam'da yayınlanan yazısında, sanatçıların halka hitap edebilmesi gerekliliği üzerinde durur; özgürce üretebilecekleri şartları sağlayacak olan sanat ortamı ancak böyle oluşabilir: "Sevgili çocuklar teknik yolunda selamete eriyorsunuz. Bundan şüphem yok. Fakat memleket sizi milli mücadele yolunda da çalışır görmek ister. Tekniğiniz beynelmilelleştiği gibi mevzularınız da millileşirse daha iyi anlaşılacaksınız. Geçen 'Türk ressamı uyan!' başlıklı yazımda müdafasını yaptığım dava budur. Sanatkar sanatı ile yaşamak için müşteriye, seyirciye muhtaçtır. Bu seyirci ve müşteri şimdi halk kitleleridir. Hoşa gitmek için halkın anlayabileceği dili kullanmak lazımdır." [İsmail Hakkı Baltacıoğlu, "D grupu resim sergisi", Yeni Adam Dergisi, 5 Şubat 1934, Yıl 1, s.6]

Şüphesiz, halka sanatı sevdirme yolunda Baltacıoğlu'nun önerisi kayda değerdir. Belki de sanatçılar toplumla aykırılaşmak yerine, makul bir orta noktada buluşma yolunu tercih etselerdi, Türkiye'de toplumun geniş kesiminin ilgi duyduğu bir sanat ortamının oluşumu oldukça erken yıllara temellenmiş olacaktı. Bu konuda Nuri İyem'in yaptığı değerlendirme dikkat çekicidir: "Müstakillerle başlayıp D Grubu ile devam eden sanatçılar 'çağın resmi budur' diye modern resmi Türkiye'ye getirdiler. Almanya'da ya da Fransa'da kalacak olsalardı çok haklı olabilirlerdi. Ama yurdumuzun gerçeği çok başka. Türkiye'ye tepeden inme bir resim zevkini getirip koyamazsınız. Seyirci olmazsa, seveni, amatörü olmazsa ilgisiz kalır. Çallı'larla devam eden resmi sevme ve alma olayı, onların modernist çıkışlarıyla bir kesintiye uğradı. Halkı resimden uzaklaştırdı. Aydın da bunu sevmedi, tutmadı." [Dr.Erdoğan Tanaltay, Sanat Ustalarıyla Bir Gün, s.42]

Sabri Berkel - Yoğurtçu

D Grubunun geliştiği modernist yaklaşımın temelleri Paris'de atılmıştır. Dünyanın dört bir köşesinden gelen sanatçıları Fransa ve özellikle Paris'e iten neden, devletin akademisi değil, çoğu Montparnesse'da toplanan özel atölyelerinde ders veren ünlü hocalardı. Bunların başında resimde Andre Lhote, Fernand Leger, Marcel Gromaire, Othon Friezs, heykelde Marcel Gimond ve Bourdelle bulunmaktadır. En kalabalık atölye kübist-konstrüktivist (yapısalcı) Andre Lhote'un Odessa sokağındaki atölyesi idi. Sentetik kübist Fernand Leger'inki gravürcü Marcoussis ile yönettiği atölyeydi. Gromaise, Grande Chaumiere sokağındaki aynı ismini taşıyan atölyede haftada iki gün ders verirdi. Genç ressamların yetişmelerinde büyük rolleri olan bu üç sanatçı, Kübizm yolunda yürümüş, resim tekniğini yapısal temellerle sağlamlaştırmıştı. Desen gücü, biçimsel araştırma, tablonun arkitektüral yapısı, ayrıntılardan arınmış pürüzsüz formlar estetik bir konstrüktivizm(yapısalcılık), her üçünde görülüyordu. Böylece D grubu üyelerinin "Müstakiller"in Empresyonist yaklaşımdan ayrılmaları, dönemin sanat camiası tarafından onaylanmasalar bile, CHP Hükümetinin çağdaşlaşma isteğine paralel olarak Batı'daki yeni akımları ülkeye taşıyarak, "Yaşayan Sanat" söylemleri ile üslüplandırılmış bir biçim özlemiyle çalışmaları doğaldı.

D Grubu'nun 1943'e kadar toplam onbeş karma sergisi açıldı. Gruba 4. sergide Bedri Rahmi Eyüboğlu ile Turgut Zaim, 7. sergide Halil Dikmen, Eşref Üren, Eren Eyüboğlu, Arif Kaptan ve Salih Urallı, 11. sergide Hakkı Anlı, Sabri Berkel ve Fahrünnisa Zeid katılmıştır. Sonrasında Nusret Suman ve Zeki Kocamemi'nin de katılımıyla grup üyelerinin sayısı artmış, Leopold Levy, Şeref Akdik ve Cemal Nadir Güler de yapıtlarını birer kez grupla sergilemişlerdir. Böylece üye sayısı 20'ye çıkan grup daha geniş bir eğilimler yelpazesine kavuşmuştur.

Eşref Üren - Ankara'da Kış

Grup, açılışında Necip Fazıl Kısakürek'in konuşma yaptığı üçüncü sergisini, 8 Haziran 1934'de eski Dağcılık Kulübü'nde; Peyami Safa'nın konferans verdiği dördüncü sergisini ise 27 Aralık 1934'de Galatasaraylılar Cemiyeti merkezinde açmıştır. Zor şartlar altında sergiler açan sanatçılar, bırakın ekonomik yönden tatmin edilmeyi toplumun en ufak bir ilgisine dahi muhtaçtırlar. Grubun 20 Temmuz 1935'de eski Fransız Tiyatrosu salonlarında düzenlediği sergide yapıtlarını perdeler üzerine asarak sergileyen sanatçılar, sanat ortamına belli bir hareketlilik getirmeye ve seslerini duyurmaya başlamışlardır. Bulabildikleri mekanda zor şartlar altında ve maddi bir karşılık alamadan açılan bu sergi, 1 Şubat 1936'da Ankara Sergievi'nde tekrar etmiştir. Loş tiyatro salonundan ışıklı sergi salonuna kavuşmanın heyecanı, İstanbul'da sergi mekanı konusundaki eksikliğin tekrar gündeme gelmesine neden olur.

Bedri Rahmi Eyüboğlu - Tophane

Bu arada, Burhan Toprak'ın Akademi müdürü olmasının (1936- 1948) ardından, bu kurumun eğitim kadrolarına ressam Leopold Lévy ve heykeltraş Rudolf Belling gibi yabancı sanatçıların katıldığı görülür. Bu dönemde, Çallı ve Hikmet Onat atölyeleri korunmuş olmakla beraber; Bedri Rahmi, Zeki Faik, Cemal Tollu, Nurullah Berk ve Sabri Berkel gibi genç kuşak sanatçıların, akademiye eğitici olarak atandığı görülür. Böylece, Akademi kadrolarındaki nesil değişiminde ağırlıklı olarak d Grubu sanatçılarının yerlerini almış oldukları ve bu konumlarıyla devletle olan ilişkilerini arttırdıkları söylenebilir.

Salih Urallı - Kompozisyon

1950'lere kadar etkinlikleri devam eden D Grubu üyeleri, sonraki sanat yaşamlarında çeşitli ve değişik sanat eğilimleri göstermişlerdir. Nurullah Berk minyatür, yazma ve eski yazı gibi yerel motiflere dayanan dekoratif bir resim anlayışına, Cemal Tollu Hitit sanatının biçimleriyle Bireşimci Kübizm'i bağdaştırmaya, Elif Naci geleneksel bir resim diline, Zeki Faik İzer II. Dünya Savaşı sonrasının egemen eğilimi olan Soyut Dışavurumculuğa, Zühtü Müridoğlu soyut heykele, Bedri Rahmi ise Anadolu el ve halk sanatlarına dayanan dekoratif bir görselliğe yönelmişlerdir.


Fahrünnisa Zeid - Portre

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder